Vadideki Kureyş
Kureyş Mekke'de yaşayan kalabalık ve kuvvetli bir aşiret idi.
🔸 İbrahim'in soyundan gelen en güçlü Arap kavimlerinden biri de Kureyş idi ve İsâ'dan yaklaşık dört yüz yıl sonra, Kureyş'ten Kusayy, Huzaa'nın lideri Huleyl'in kızı ile evlendi ve sonunda Mekke'nin yöneticiliği ve Kâ'be'nin koruyuculuğu Kusayy'a verildi.
🔸 Kusayy, Mekke'nin yeni lideri olduktan sonra yakın akrabaları olan Kureyşlileri vadiye getirdi ve Mabed'in yakınına yerleştirdi. Kabileyi de kral gibi yönetir ve vergi alır, bu parayla da kendilerini besleyemeyecek kadar fakir olan hacıları doyururdu. O zamana kadar Mabed'in koruyucuları onun çevresinde çadırlarda kalıyorlardı. Fakat Kusayy onlara, kendilerine evler yapmalarını söyledi, kendisi de Dâru'n-Nedve adıyla tanınan geniş bir ev yaptı.
🔸 Her şey ahenkli olsa da karışıklıklar çıkmak üzere idi. Kusayy soyunun belirgin özelliklerinden biri de her nesilde bir tek seçkin kişinin tüm topluluğa hükmetmesi idi. Kusayy'ın dört oğlundan en şerefli ve tanınmış olanı Abdu Menâf'tı. Fakat Kusayy, en büyük oğlunu diğerlerine tercih etti.
🔸 Ölümünden kısa bir süre önce ona şunları söyledi: "Oğlum, insanlar onları senden daha şerefli kabul etseler de seni onların seviyesine çıkaracağım. Sen kapısını açmadıkça Kâ'be'ye kimse giremeyecek. Kureyş'in savaş sancağı senin ellerinde olacak, sen izin vermedikçe hiçbir hacı Mekke'de içecek su bulamayacak, sen vermedikçe hiçbir yiyecek bulamayacak, kavgalar senin evinden başka yerde sona ermeyecek."
🔸 Evlâda yakışır bir şekilde Abdu Menâf, babasının dileklerini tartışmasız kabul etti; fakat bir sonraki nesilde Kureyş'in yarısı, gününün en ileri gelen adamı olan Abdu Menâf'ın oğlu Hâşim'in etrafında toplandılar ve hakların Hâşim'in kendi sülalesine aktarılmasını istediler.
🔸 Hâşim ve kardeşlerini destekleyenler Kusayy soyundan gelenlerdi. Diğerleri buna karşı çıktı. İşler o kadar alevlendi ki Abdu Menâf soyundan bir grup kadın bir kâse güzel koku getirip, Kâ'be'nin yanına koydular. Hâşim, kardeşleri ve diğer taraftarları ellerini bu kâseye daldırıp, birbirlerini bırakmayacaklarına dair and içtiler ve bu anlaşmayı teyid etmek için kokulu ellerini Kâ'be'nin taşlarına sürttüler. İşte bu grup 'Güzel Kokanlar' diye anıldı. Karşı tarafta birleşme andı içtiler ve onlara da 'Müttefikler' adı verildi.
🔸 Şiddet ve savaş sadece Mabed'in içinde değil Mekke'yi çevreleyen büyük bir daire içinde de yasaktı. İki grup, bir anlaşmazlık çıktığında, savaşmak için bu kutsal yerden millerce uzağa gitmek zorundaydı.
🔸 Sonunda Abdumenâfoğulları'nın vergi toplama ve hacılara yiyecek ve su sağlama haklarını almasına Abdu'd-Dâr Oğulları'nın ise Kâ'be'nin anahtarlarına ve diğer haklara sahip olmasına ve onların evinin yine meclis (Dâru'n-Nedve) olarak devam etmesine karar verildi.
🔸 Hâşim'in kardeşleri, hacılara hizmet görevini Hâşim'e verdiler. Hac zamanı yaklaştığında Hâşim mecliste kalkar ve şöyle derdi: "Ey Kureyşliler, siz Allah'ın komşularısınız, O'nun evinin yakınlarısınız. İşte bu bayramda Allah'ın ziyaretçileri, hacılar O'nun evine geliyor. Onlar Allah'ın misafirleridir ve hiçbir misafir O'nun misafirleri kadar cömertlik beklemez. Eğer benim kendi zenginliğim yetse idi bu yükü size yüklemezdim."
🔸 Hâşim hem Arabistan içinde, hem de dışında itibar kazandı. Mekke'den kalkan iki büyük kervanı, Yemen'e giden kış kervanını Bizans yönetiminde olan Suriye ve Filistin'e giden yaz kervanını o düzenledi. İki kervan da eski "misk yolu" üzerinden geçerdi ve yaz kervanının en önemli duraklarından biri ve ilk durağı, kuzeydeki Yesrib sonraki adıyla Mekke vahası idi.
🔸 Bu vahada bir zamanlar sadece Yahudiler hüküm sürüyordu, fakat daha sonra Arap kabilesi bölgeyi kontrolü altına aldı. Yine de Yahudiler, toplumun genel yaşamında rol almaya ve kendi dinlerini koruyarak zenginlik içinde yaşamaya devam ettiler. Yesrib'deki Araplara, ana-erkil gelenekleri devam ettiriyorlardı. Başlarda birlik içerisinde yaşasalar da daha sonraları Evs ve Hazrec ismiyle ikiye ayrıldı.
🔸 Bu iki kabile uzun zaman sonra ancak İslam'ı kabul ettiğinde bu anlamsız iç çekişmeden kurtulacaktı. Haşim'in vefatından sonra hacıları karşılamak için vergi toplama haklarını onun küçük kardeşi Muttalib aldı ve kendisinden sonra bu görevleri yüklenebilecek bir kişi düşünmeye başladı. Bu görev için en uygun kişi Haşim'in oğlu Şeybe idi. Çok genç olmasına rağmen liderlik için özgün vasıflar göstermeye başlamıştı. Yolcular onunla ilgili çok mükemmel haberler getiriyorlardı. Sonunda Muttalib onu görmeye gitti, tanık oldukları şeylerden sonra Şeybe'nin annesinden onu yanına vermesini istedi. Selmâ oğlunu bırakmak istemiyordu. Şeybe de annesinin rızası olmadan onu bırakmayacağını söyledi.
🔸Fakat Muttalib'in ümidi kırılmamıştı. Yesrib'in sağlayamayacağı olanaklar sağlayacağını vurguladı. Ona göre Şeybe bir gün babasının görevini üstlenecek ve Kureyş'in liderlerinden biri olacaktı.
🔸 Selma bu düşüncelerden çok etkilenip oğluna izin verince Muttalib yeğenini devesinin arkasına aldı ve yola koyuldu. Mekke'ye giderken yolda onlara rastlayanların, bu yabancı genci gördüklerinde "Abdu'l Muttalib" yani "Muttalib'in kölesi" dediklerini duydu. O da "bu benim kardeşim Hâşim'in oğludur" diye cevap verdi. Ama bu genç adamla ilgili haberlerin başlangıcıydı; o günden sonra genç, Abdulmuttalib olarak anıldı.
🔸 Mekke'ye vardıktan kısa bir süre sonra, babasının hakları üzerinde Abdu'l-Muttalib ile amcası Nevfel arasında anlaşmazlık çıktı: fakat koruyucu amcasının ve Yesrib'den gelen desteğin yardımıyla Abdu'l-Muttalib, haklarını kazanabildi. Muttalib'in Yesrib'de verdiği sözlerden de ümit kesmedi. Yıllar sonra Muttalib öldüğünde hiç kimse yeğeninin hacılara yiyecek ve su sağlama haklarını almasına karşı çıkmadı. Onun bu işi becermekte amcasını ve babasını bile geçtiği söylenecekti.
💠💠💠
FİKRİYAT.COM SOSYAL MEDYADA!
Fikriyat'ı aşağıdaki sosyal medya adreslerinden takip edebilirsiniz;
👉 YOUTUBE 🔔
👉 Fikriyat.com mobil uygulamasını ise buradan indirebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için bizlere ulaşabileceğiniz e-posta adresimiz: