Cenab-ı Hakk'ın Müslümanlara Emri: Tebliğ Vazifesi

Yüce Rabbimiz Kuran'ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim'in dinine uyun. Allah sizi hem daha önce hem de bu Kur'an'da müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır! (Hac 22/78).
Rabbimiz bu ayette tebliğ vazifesinin her Müslüman'ın görevi olduğunu belirtmektedir. Nitekim Hz. Peygamber'in bize örnek olması bizim de diğer insanlara örnek olmamız içindir. Yani tebliğ vazifesi Hz. Peygamber 'in vefatından sonra biten bir şey değil, kıyamete kadar her Müslüman'ın kendi zamanındaki insanlara aktarmasıyla devam edecek bir faaliyettir.
(Ey Muhammed!) De ki: "Bundan (tebliğ görevinden) dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden değilim." (Sâd 38/86)
Rabbimiz bu ayet ile tebliğ vazifesinin ücretsiz bir şekilde yapılması gerektiğini Hz. Peygamber üzerinden bize bildiriyor. Çünkü tebliğ vazifesi Allah'ın rızasını kazanmak için yapılan bir faaliyettir.
(Ey Muhammed!) Şüphesiz biz seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. (Fetih 48/8)
Tebliğ yapan kişinin vazifesi insanlara hem müjdeleyici hem de uyarıcı şekilde dini anlatmaktır. Zira Hz. Peygamber'in hem celal hem de cemal vasfı vardı. Yani yeri geldiğinde insanları uyarır yeri geldiğinde de onları tebessümle karşılardı.
Ey insanlar! Allah'a ve Peygamberine inanasınız, ona yardım edesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah'ı tespih edesiniz diye (Peygamber'i gönderdik) (Fetih 48/9)
Yüce Rabbimiz bu ayette Rasulullah'a yardım etmemiz gerektiğini bize bildiriyor. Bu yardım da Rasulullah'ın bize öğrettiklerini başka insanlara tebliğ yapmakla mümkündür. Zira Hz. Peygamber'in de gönderiliş amacı budur.
Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır. (Tahrim 66/6)
Bu ayetteki "kendinizi ve ailenizi" ifadesi ile önce bizim Rabbimizin emrettiği yoldan gitmemiz gerektiği sonra da ailemize tebliğ yapmamız gerektiği ifade edilmektedir. Zira bunları yapmazsak çetin bir azabın bizi beklediği bildirilmektedir.
(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab'ı (Kur'an'ı) insanlar için, hak olarak indirdik. Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. Sen onlara vekil değilsin. (Zümer 39/41)
Bir tebliğci olarak bizler ne kadar uğraşırsak uğraşalım hidayete erdirecek olan Allah'tır ve biz tebliğ vazifemizi güzel şekilde yerine getirdikten sonra kimsenin kötü yola sapmasından sorumlu değiliz. Herkes kendi lehine ya da aleyhine yolunu seçer.
Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve "Kuşkusuz ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir? (Fussilet 41/33)
Rabbimiz burada yaşantısıyla örnek bir tebliğcinin sözünün güzelliğinden bahsediyor. Yani tebliğ yapan kişileri Rabbimiz bu ayetiyle övüyor.
Sen ne kadar şiddetle arzu etsen de insanların çoğu inanacak değillerdir. (Yusuf 12/103)
Tebliğcilerin en güzel örneği Peygamberimiz (s.a.s.) müşriklerin iman etmesini ne kadar isteyip onların iman etmeleri için uğraşmışsa da bir kısmı yüz çevirmekte ısrar etmişlerdir. O yüzden tebliğci olarak biz birçok insanın hidayete ermesini ne kadar arzulayıp uğraşsak da yüz çevirmeye devam edenler olacaklardır. Yüz çevirenler var diye tebliği bırakmayıp ne kadar insanın doğru yolu bulmasına vesile olursam o kadar kârdır bilinciyle hareket etmeliyiz.
VAV RADYO