Müslümanın Dili ve Üslubu Nasıl Olmalı?

Giriş Tarihi: 10.02.2022 13:35 Güncelleme Tarihi: 10.02.2022 13:35

Kişinin hakikatle yoğrulmuş benliğinde tüm güzel düşüncelerin gönülden dile yansıması gerekir. Ham bir gönle sahip olanlara karşı nasıl davranılması gerektiği hususunda Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

"Cahil ile sakın latife etme. Dili zehirli olduğundan gönlünü yaralar."

Mevlânâ Hazretleri de:

"Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol." buyurmuşlardır. Yani sükût limanına sığınmayı telkin etmişlerdir.

Nitekim âyet-i kerîme, İslâm ile hayat bulmuş bir kimsenin, cahillerin sataşmaları karşısında nasıl bir tavır sergilemesi gerektiğini şöyle bildirir:

"Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selâm!" derler (geçerler)." (el-Furkân, 63)

Rûhu okşayan, tatlı ve güzel bir sözün ne derece tesirli olduğunu göstermesi bakımından, Şeyh Sâdî'nin naklettiği şu hikâye ne kadar ibretlidir:

"Bir köle hizmetinde bulunduğu padişaha kızarak yanından kaçtı. Padişah kölenin aranıp bulunmasını emretti. Fakat ne kadar aradılarsa da bulamadılar.

Daha sonra kölenin öfkesi geçti, kendi ayağıyla geldi. Bu sefer padişah cellata emredip:

«–Şunun kanını dök!» dedi.

Kana susamış merhametsiz cellat, susamış insanların diline benzeyen hançerini çıkardı O sırada köle muzdarip, yaralı gönlünden kopan şu sözleri söyledi:

«–Allâh'ım, ben kanımı padişaha helâl ettim. Senelerce onun sâyesinde saâdet ve bolluk içinde yaşadım. Onun devleti sâyesinde dostlarımın istediği gibi vakit geçirdim. Yarın benim kanım için azâba uğrayıp da düşmanları sevinmesin!»

Padişah kölesinin bu sözlerini işitince öfkesi âniden sükûta erdi. Kölenin başını, gözünü öptü. Onun yaralı yüreğini tedâvi etti. Kendine müşâvir tâyin etti. Yumuşaklığı ve vefâkârlığı sâyesinde onu böyle korkunç bir tehlikeden kurtardı."

Nitekim rûhu okşayan, tatlı ve güzel bir sözün ne derece tesirli olduğunu göstermesi bakımından, yine Şeyh Sâdî'nin naklettiği şu hikâye ne kadar ibretlidir:

"Bir köle hizmetinde bulunduğu padişaha kızarak yanından kaçtı. Padişah kölenin aranıp bulunmasını emretti. Fakat ne kadar aradılarsa da bulamadılar.

Daha sonra kölenin öfkesi geçti, kendi ayağıyla geldi. Bu sefer padişah cellata emredip:

«–Şunun kanını dök!» dedi.

Kana susamış merhametsiz cellat, susamış insanların diline benzeyen hançerini çıkardı O sırada köle muzdarip, yaralı gönlünden kopan şu sözleri söyledi:

«–Allâh'ım, ben kanımı padişaha helâl ettim. Senelerce onun sâyesinde saâdet ve bolluk içinde yaşadım. Onun devleti sâyesinde dostlarımın istediği gibi vakit geçirdim. Yarın benim kanım için azâba uğrayıp da düşmanları sevinmesin!»

Padişah kölesinin bu sözlerini işitince öfkesi âniden sükûta erdi. Kölenin başını, gözünü öptü. Onun yaralı yüreğini tedâvi etti. Kendine müşâvir tâyin etti. Yumuşaklığı ve vefâkârlığı sâyesinde onu böyle korkunç bir tehlikeden kurtardı."

Bu kıssayı anlatan Şeyh Sâdî hikayeden alınması gereken hikmeti de şöyle açıklamaktadır:

"Ey dost! Aksi, hırçın düşmanına tevâzû göster ki, yumuşaklık, keskin kılıcı kesmez eder."

Hazret-i Mevlânâ buyurur:

"Kılıç, boynu olanın boynunu keser… Gölge, yerlere döşenmiş olduğundan hiçbir kılıç darbesi onu yaralamaya muvaffak olamaz."

Sen de tevâzû ve hilim sahibi ol ki, kılıç boynunu kesmesin!

Hiç şüphesiz ki insanlar tatlı dil ve güler yüze meftun olurlar. Böyle insanlara da gönül bağlarlar. Böyle insanlar, etraflarına çiçek bahçelerinin nâdide rayihaları gibi huzur tevzî ederler. Yâ Rabbi! Bizlere İslâm'ın telkin ettiği rahmet lisânıyla konuşmayı ve rûhumuzdan bütün insanlığa dâimâ rahmet tevzî etmeyi lutf u kereminle ihsan buyur…

CANLI YAYINA MESAJ GÖNDER